Bir küçük “öz” meselesi: Öz-yeterlik inancı – Ümran Üstünbaş

Psikolojinin “öz”ü anlama çabalarından biri olarak karşımıza çıkan öz-yeterlik inancı, bireyin olası bir işi/görevi tamamlama konusunda kendi yeteneklerine olan inancı olarak tanımlanabilir. Sosyal Öğrenme Kuramının ve öz-yeterlik kavramının yaratıcısı ünlü psikolog Albert Bandura’nın 1997 yılında yayımlanan kitabı “Self-efficacy: The exercise of control” de geçen “İnsanlar, eylemleriyle istedikleri etkileri yaratabileceklerine inanmadıkça, harekete geçmek için pek bir motivasyonları olmaz.” sözü bu inancın, başarının ardındaki itici güç olduğunu vurguluyor. Hatta bununla kalmayıp “öz-yeterlik inancı, başarıyı kesin olarak garanti etmez, ancak; öz-yeterlik inancının eksikliği kesinlikle başarısızlığı doğurur.” şeklindeki ifadesiyle insanın kendi yeteneklerini azımsamaya yönelik yargısının başarısızlığa giden kestirme yol olduğunu savunuyor. Bu başarı ve başarısızlık sadece somut ve maddesel olandan ibaret değildir. İç huzuruna ulaştıran her şey başarı ya da huzursuzluğa yol açan şey ise başarısızlık sayılabilir.  “Kendime güveniyorum, istediğimde her şeyi yapabilirim” şeklinde ifade edilebilen bir diğer “öz” kavramı özgüvenden farklı olarak öz-yeterlik algısı gerçekleştirilebilecek belirli hedefler koymayı içerir. Maratondan önce 100 metre koşabilmek gibi…Bu açıdan bakıldığında öz-yeterlik insana aslında hayatında ne çok şey başardığını gösterir. Bir ön koşulu var, o da bütün bu başarıların farkına varmak ya da farkında olmak…

Kendi dünyam dışında benim akademik yolculuğum da işte böyle ilerliyor: Yapabileceğimi düşündüğüm işler için farkındalıkla çabalamak ve yapamayacağımı düşündüklerim için harekete geçmemek, hiçbir şey yapmamak…Bir benzetme ile, ağaca çıkamama yeteneksizliğine odaklı olarak meyve ağacının alt dallarındaki meyvelere yetişmeye çalışmak (ve böylece kimi zaman üst dallara ulaşmaya hiç çalışmamak), kimi zaman ise o üst dallara ulaşabilmenin o kadar da zor olmadığını fark etmek ile…-ebilmek ve fark etmek…Beni, akademik hayatımın en büyük yolculuğu doktora eğitimine başlamaya teşvik eden iki muhteşem fiil…“Yapabilirim” ile başlayan doktora eğitimimin tez yazma sürecinde bu algı, beni cezbeden insan-toplum-dil ilişkisi bağlamında “öz-yeterlik konusunda çalışma yürütebilirim”e dönüştü. Yapılacak iş ne olursa olsun yapamayacağına odaklı bir zihnin başarılı olamayacağını bildiğimden söz konusu bu çalışmada, öğretmen olma yolunda ilerleyen İngilizce öğretmen adaylarının heyecanından yansıyan yeterlik algılarıyla, mesleğe yıllarını vermiş İngilizce öğretmenlerinin yeterlik algılarını karşılaştırdım ve sonuç tabii ki umutlu, mutlu öğretmen adaylarının lehine idi. Aradaki farkı yaratan, öğretmenliğin acı gerçeği müfredat yetiştirmeye çalışmaktı. Bu görevi tamamlamaya odaklı öğretmenlerin yeterliliklerini sergileyecekleri ya da bu konudaki algılarının ne olduğunu düşünmeye fırsatlarının olmadığı bir diğer sonuçtu. Bu durum, öz-yeterliğin başka bir boyutunu gözler önüne seriyor: İnsanın kendi yeteneklerine olan inancı yüksek olsa da bu yetenekleri sergileyebilecekleri uygun koşullar, ortamlar olmadıkça başarıdan söz etmek yine mümkün olmuyor. Çalışmadaki umutlu, mutlu öğretmen adaylarına gelecek olursak, onların eğitimlerini tamamladıklarında karşılaşacakları “atanma/atanamama” durumu da bu boyutun bir diğer örneğidir. 

Görünenin ötesindeki bu koşulları eğitim-toplum bağlamında düşünmek ve yorumlamak mümkün. Bu da beni yeni heyecanım, ağacın üst dallarında gördüğüm ve artık uzanmaya karar verdiğim meyve; sosyoloji alanında ikinci üniversiteye yönlendirdi. Bir röportajında “Bize, objektiviteği sosyoloji öğretti: İllaki bu düşündüğünüz şey doğrudur değilliği orada öğrendim.” diyen sosyoloji mezunu şarkıcı Teoman gibi toplum üzerine düşünmek beni heyecanlandırıyor. Öz-yeterlik inancı yüksek bir bireyin kurabileceği “Yapacağım akademik çalışmaları toplum unsurları bağlamında yorumlamayabileceğime ve bunun, çalışmalarımın sonuçlarına derinlik katacağına inanıyorum.” cümlesini kendim için kurabiliyorum.  

Ve GRIT…

Bana nereleri başarabileceğimi hatırlatan bir diğer yeni heyecanım…Albert Bandura 1994’te yayımlanan “Encyclopedia of human behavior” kitabının bir bölümünde geçen “…Eğer yeterlik inançları sadece insanların rutin olarak yapabileceklerine dayansaydı, insanlar nadiren başarısız olurdu, fakat böyle bir durumda kendilerine ne büyük hedefler koyarlardı ne de sıradan performanslarının ötesine geçmek için çaba harcarlardı.” sözüyle öz-yeterlik algısının ön koşulu olabilecek bir durumdan bahsediyor: Konfor alanından çıkmak ve yeni hedefler belirlemek…Bu nedenle, GRIT, “ince belli bardakta içtiğim demli çayım, yaşasın konfor alanım” tadında geçen günlerime yeni bir soluk…Akademi yolculuğumda beni çok yönlü düşünmeye ve çalışmaya, yeni kişisel ve akademik hedefler koymaya teşvik eden ve bu hedefler doğrultusunda işbirliği yapmaya, birlikte yol almaya ve başarılara ulaşmaya inandıran yeni farkındalık gücüm…

Kaynak

Bandura, A. (1994). Self-efficacy. In V. S. Ramachaudran (Ed.), Encyclopedia of human behavior (Vol. 4, pp. 71-81). New York Academic Press.

Bandura, A. (1997). Self-efficacy: The exercise of control. W H Freeman/Times Books/ Henry Holt & Co.

YAZAR HAKKINDA

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir