Çeyrek Asırlık Kaos ve Kahkaha – Mutlu Zengin Çetin

25 yıl. Çeyrek asır! Dile kolay. Bu 25 yıl içinde, birçok trendin gelip gitmesine şahit oldum (hoşça kal, tebeşir, projeksiyon cihazı, msn, facebook; merhaba, tahta kalemi, bilgisayar, Twitter, Instagram, TikTok?) ve kendimi “Yıl sonunda İngilizceyi akıcı bir şekilde konuşabilecek miyim?” sorusuna, kendimden emin bir ifadeyle “Elbette, eğer sınıfta konuşursan, kesinlikle konuşabilirsin, çünkü konuşmadan konuşmayı öğrenemezsin, değil mi!” diye cevap verebiliyor buldum. 

Doğrusu, öğretmen olmak biraz stand-up komedyenliğine veya performans sanatçılığına benziyor—ama mikrofon yerine bir elinizde tahta kalemi, diğer elinizde ise bir yığın okunacak sınav kağıdı ve ödev vardır. Ve kimse sahneye çıktığınızda alkışlamaz ya da şakalarınıza gülmez, tabi şakalar tamamen kazara yapılmadıysa.

‘Bütün dünya bir sahne, bütün erkekler ve kadınlar sadece oyunculardır…’ Shakespeare’in ‘As You Like It’ oyunundaki Jacques’in monoloğunda dediği gibi. Bu sözler neredeyse bir klişe haline gelmiş ve çok sık alıntılanmış olsa da hâlâ hayatı tanımlayan en anlamlı cümlelerden biridir benim için. Hepimiz rollerimizi oynuyoruz. Hayatın içinde de , öğretmen olarak da kendimi tam olarak böyle hissediyorum. Her gün sahnede bir performans sergiliyoruz. Oyuncuların performanstan önce repliklerini prova etmeleri gibi, biz öğretmenler de derslerimizi detaylı bir şekilde planlıyor, dersi keyifli ve ilgi çekici hale getirmeye çalışıyoruz. Jestler ve mimiklerimizle, kâh oturup kâh kalkarak ve ses tonumuzu yükseltip alçaltarak dikkatleri üzerimize çekmeye çalışıyor, böylece öğrencilerimizin uyumalarını mani olmaya çalışıyoruz. Çoğu zaman, internetin olmaması, sınıftaki bilgisayarın çalışmaması veya o gün için eşli bir çalışma planladıysak ve sınıf sayısı buna uygun olmaması koşulunu da göz önünde bulunduran bir B veya C planımız bile vardır. 

Her gün ofisimden çıkıp koridorda dersliğe doğru yürürken, “Oyunun başlamasına birkaç dakika kaldı” diye mırıldanırım kendi kendime. Nihayet sınıfın önüne geldiğimde bir an için durur derin bir nefes alır sınıf kapısına yapıştırdığım hatırlatmayı okurum (yakın zamanda bunu öğrenciler için değil de daha çok kendim için astığımı fark ettim) kapıda yazan not şöyledir: Gülümsemeyi seç! O zaman yüzüme bir gülümseme yerleştirir ve enerjik bir şekilde günaydın diyerek içeri adım atarım. Şüphesiz alkışlarla karşılanmam, öğrenciler çoğunlukla hala uyukluyordur veya ışığını bile yakmadıkları karanlık sınıfta telefon ekranlarının yüzüne vuran ışığına odaklanmışlardır ve sadece bir anlığına bana bakıp, enerjisiz bir şekilde beni selamlar ve sonra geri yaslanıp sanki şöyle demek isterler: “Bakalım bugün bize neler anlatacaksın, dikkatimizi çekebilecek misin? Hadi, bizi eğlendir!” 21. Yüzyıl gençleriyle çalışmanın cilveleri. 

Bir öğretmen olarak öğrendim ki, sınıf sadece bilgi aktarılan bir yer değil; aynı zamanda hayatta kalmaya çalıştığın bir savaş alanıdır. Her gün “Bu ders işe yarayacak mı?” adlı yeni bir bölüm başlar. (Bazen işe yaramaz. Ama sorun değil! Derler ki, deneme yanılma bir öğrenme biçimidir, değil mi? Ve bu sınıfta olduğumuz gibi, bu dünyada da hepimiz öğrenciyiz.)

Nihayetinde diyebilirim ki, öğretmenlik bana inanılmaz derecede tatmin edici bir hayat sundu. Öğrencilerin sadece akademik olarak değil, kişisel olarak da gelişmelerine tanıklık etme şansını ve gururunu yaşadım. Hayata olan bakış açılarını şekillendirmelerine yardımcı olduğumu görmek bir ödül oldu, hatta bunun farkına mezun olduktan ve gerçek dünyada kendi koşturmaları içine girdiklerinde ancak farkına varmış olsalar bile. Bir öğrencinin nihayet “konuyu anladığı’ o an ya da yıllar sonra onlara öğrettiğiniz bir şeyi hatırladıklarını ifade ederek size teşekkür ettikleri zamanlar, her zaman değerli olacak. Bu, onların hayatındaki büyük gösteride sahne arkası bir mentor olmak gibidir.

O yüzden, nice 25 yıla diyeyim ya da “Ödevinizi yaptınız mı?” diye sürekli sormak zorunda kalmayacağım o mertebeye ulaşabildiğim emekliliğe kadar!  Son olarak öğretmenlik, beklenmedik derslerle, kahkahalarla ve bolca kafeinle dolu en ödüllendirici deneyimlerden biri oldu benim içim.Şimdilik, gösterim devam ediyor! Beklerim 🙂

Yazar Hakkında

1 Comment

  1. Öğrencilik dönemime döndüm okurken…
    Sınıfa her girişimde aklımdan geçen ilk şey:
    “Bugün ne öğreneceğiz?”
    Hangi bilginin taşları yerine oturacak?
    Belki biraz sohbet ederiz… hayat, tecrübe, bakış açısı… Doğaya, insana nazik ve iyi olmanın değeri…
    Hepsi bir araya gelince, her ders bir ziyafete dönüşürdü. Lezzetliydi. Güzeldi.
    Keşke daha uzun soluklu olsaydı!
    Sonra döngü devam eder…
    Mutlu Hoca “adı gibi mutlu“ yine yeni öğrencilerine dokunacak ya da belki dokunamayacak.
    Ama bildiğim bir şey var:
    Benim için hep Oya ve İdil Hocalarım gibi özel kalacak.
    Vesselam.

Derya için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir